

İnsan, ahirete inandığında hayatına bir mana, bir yön, bir değer katar. Bu inanç, ona yaptığı her şeyin yüce bir hedefe yönelik olduğunu hatırlatır. Ebedî hayatın hesabını göz önünde bulunduran insan, kötülüklerden kaçınır. Dünya hayatını iyilik, güzellik, doğruluk ve dürüstlük gibi salih amellerle doldurmaya çalışır. Ahirete inanan insan dünya hayatında ölçüyü, tutarlılığı elden bırakmaz. Kin, haset, düşmanlık, nefret gibi duygularını bastırır. Affetme, bağışlama, hoş görme duygularını arttırır. Kendisi, ailesi, çevresi ve toplumu ile uyumlu yaşar. Bela ve musibetler karşısında sabırlı ve fedakârca tutunur. Huzuru ve mutluluğu servet, şöhret, kudret, şehvet gibi fâni zevklerde değil Allah’a imanda, imanın gereğini yapmada bulur. O’nun hoşnutluğunu kazanabileceği işlere yönelir. Ahirete iman şuuruyla hareket eden ve bu şuur içinde yaşayan bireyler; erdemli, ahlaklı olmayı, hak hukuka uymayı, başkalarına saygı duymayı, kısaca yaratılanı Yaratan’dan dolayı sevmeyi ilke edinirler.
Size verilen her şey dünya hayatının geçici zevklerinden ibarettir. Allah katında olanlar ise daha iyi ve daha kalıcıdır. Bunlar, iman eden ve rablerine dayanıp güvenenler içindir. (Şûrâ, 42/36)