İbrahim (as), içinde yaşadığı toplumun inanç sistemlerini sorgulayan bir insandı. O dönemde insanlar, putlara ve gök cisimlerine inanıyor; mevsimlerin, gece ve gündüzün putlar sayesinde oluştuğunu düşünüyorlardı. Ancak bu durum İbrahim’i (as) tatmin etmiyordu. Gece parlayan bir yıldızın ve ayın bütün ışıltısına rağmen gündüz yok olduğunu fark etmişti. Aynı durum, gündüz etrafı aydınlatan güneşin akşam yok olması için de geçerliydi. İbrahim (as) tüm bunları görüp düşündükçe, toplumunun taptıklarını sorguluyordu. Her şeyin bir yaratıcısı olmalıydı. O olmazsa kâinatı kim idare edecekti? İşte bu şekilde tabiatı gözlemleyerek akli sonuçlar çıkaran İbrahim (as) yavaş yavaş gerçeğe ulaşıyordu. Nihayet Kur’ani ifadeyle, “Ben hakka yönelen birisi olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Ben Allah’a ortak koşanlardan değilim.” (En’âm, 6/79) dedi. Böylece aklı ve gönlü ile Allah’ın varlığı hususunda mutmain olan İbrahim’e (as) ilk vahiy, aklıyla gerçeğe ulaşmasının ardından indirildi.
Ayasofya-i Kebir Camii’nde fetihten sonra ilk cuma namazı kılındı. (1453)