GazzeHamasDoğu TürkistanSon dakikaZulümTerme HaberTerme AjansenflasyonemeklilikTerörötvdövizakpchpmhp
DOLAR
40,5604
EURO
47,3704
ALTIN
4.353,95
BIST
10.566,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Samsun
Parçalı Bulutlu
30°C
Samsun
30°C
Parçalı Bulutlu
Salı Parçalı Bulutlu
30°C
Çarşamba Parçalı Bulutlu
30°C
Perşembe Az Bulutlu
30°C
Cuma Hafif Yağmurlu
29°C

Endülüs Feryadnamesi

Endülüs Feryadnamesi
REKLAM ALANI
28.07.2025 15:44
A+
A-

Ey Allah’ın kulları! Oysa siz kardeşsiniz!

Târık b. Ziyâd’ın fetih hareketiyle İslam hâkimiyetinin başladığı 711 yılından, Müslümanların bölgedeki son kalesi Gırnata’nın 1492 yılında düşmesi ve 1609 yılında Müslümanların sürgün edilmesiyle son bulan tam dokuz asırlık Endülüs Medeniyeti, ilmi gelişmenin merkezi konumundaydı. Avrupa tarihi açısından önemli olan Endülüs ve Müslümanların, Avrupa’nın yaşadığı Rönesans’a olumlu etkisi bilinen bir gerçektir. Bu gerçeği Ziya Paşa, “Ger Endülüs olmasa Ziyadâr /Kim Avrupa’yı ederdi bîdâr” şeklinde ifade etmektedir. Nitekim Endülüs’te gerçekleşen ilmi yükseliş, Avrupa’yı derin cehalet uykusundan uyandırmıştır.

Endülüs Müslümanlarıyla yıllar süren çekişmelerin neticesinde Haçlı ordusu 1212 yılında Endülüs topraklarına girdi. Elde ettikleri galibiyetin hemen ardından girdikleri şehirlerde kadın, erkek, yaşlı, çocuk demeden 60.000’e yakın Müslümanı şehid ettiler. Sonuçta Endülüs’teki bütün şehirler teker teker ele geçirildi ve Müslümanlar Gırnata’ya sıkıştırıldı. Burada Müslümanlara din değiştirme, sürgün ve ölüm dışında seçenek bırakılmadı. Büyük zulüm gören Endülüslüler, Müslüman kardeşlerinden destek beklediler fakat yeterli bir karşılık alamadılar. Nihayet son şehir Gırnata da düştü. Tarihi metinlere baktığımız zaman, Osmanlı Devleti belirli düzeyde yardımda bulunsa da bu destek Gırnata’yı kurtarmaya yetmemiştir. Gırnata, Hristiyanların eline geçmiş ve yapılan anlaşmalara uyulmamış, verilen sözler tutulmamıştır. Bu tarihten sonra zulüm daha da artmıştır. Yaşadıkları zulümden yorulan Endülüs halkı, zulmün sonlandırılması için Osmanlı padişahı Sultan II. Bayezid’e durumu bildirmek üzere İstanbul’a bir heyet göndermiş ve Ebu’l-Bekâ’nın kaleme aldığı Endülüs Feryadnâmesi şiiri Sultan II. Bayezid’a sunulmuştur. O gün işgal edilen Endülüs Müslümanlarının topraklarıydı. Bugün Filistin ve Doğu Türkistan Müslümanlarının toprakları işgal edilmektedir. O gün Endülüs halkının izzeti çiğnenmekteydi, bugün Filistin ve Doğu Türkistan’ın izzeti çiğnenmektedir. O gün Endülüs’ün camii, minber ve mihrapları ağlarken bugün Filistin ve Doğu Türkistan’ın camii, minber ve mihrapları ağlamaktadır. Dolayısıyla tarih tekerrür etmektedir. Ebu’l-Bekâ’ın o zor şartları tasvir etmek için Endülüs halkının yaşadığı zulmü seslendirmek için yazmış olduğu şiir bugün Filistin ve Doğu Türkistan da ses olabilir.

Her şey tamamlandığında eksilir,

Öyleyse insan hayatın güzelliğine aldanmasın.

İşler gördüğün gibi dönüşümlüdür,

Bir zaman her kimi sevindirirse birçok zaman da onu üzer.

Dünya baki değil kimseye,

Şanlı hiçbir durum devam etmez.

Yırtar tüm zırhları zaman,

Nerede Yemen’in o güç sahibi kralları,

Nerede onlardan İklil ile Tican.

Şeddad’ın İrem’de kurduğu nerede,

Ya nerede Fars’ı yöneten Sâsân.

Hani Karun’un elde ettiği hazineler,

Nerede Âd, Şeddad ve Kahtan.

Kaçınılmaz son hepsini buldu.

Hiç var olmamış gibi yok oldular.

Bütün mülk ve melikler,

Uykulunun hayalindeki tayf gibi oldu.

Zaman Dara’nın ve kâtilinin aleyhine döndü.

Hem Kisra’ya yöneldi hiçbir saray onu barındırmadı.

Sanki günün birinde, zorluğu kolaylaştıran hiçbir sebep olmamıştır.

ve Süleyman da dünyaya hâkim olmamıştır.

Çok çeşitlidir acıları devranın.

Sevindirici ve üzücü anları vardır zamanın.

Belaları hafifleten tesellileri vardır.

Ama İslâm’ın başına gelen belaları hafifletecek tesellisi yoktur.

Düşmanın başına tesellisi olmayan bir bela geldi.

Acısından dümdüz oldu Uhud ve Sehlan.

İslam için onlara nazar değdi ve mahrum kaldı.

Böylece bölgeler ve şehirler İslamsız kaldı.

Mersiye’nin başına gelenleri Belensiye’ye sor.

Nerede Şatıba, hani Ceyyan nerede?

İlim merkezi Kurtuba nerede.

Nice âlimin şanı yüceldi orada.

Nerede Hıms (İşbilye), içindeki mesireler,

Tatlı, dolu ve taşkın nehri nerede?

Ülkenin sütunlarıydı bu şehirler.

Geride ne kalması umulur ki yıkılsa erkân.

Bembeyaz Hanif dini ağlıyor üzüntüden.

Tıpkı âşıkların ayrılıkta ağladıkları gibi.

Küfürle mamur olmuş ve İslam’ın,

Artık kalmadığı diyara (ağlıyor).

Çünkü kiliseye dönüşmüştür camiler,

İçlerinde yoktur çan ve haçtan başka.

Cansız olduğu halde mihraplar bile ağlıyor.

Tahtadan olduğu halde minberler ağıt yakıyor.

Ey zamandan öğüt alabilecek iken gaflette olan kimse!

Eğer uykuda isen bil ki zaman uyanıktır.

Ey vatanıyla meşgul olup böbürlenerek yürüyen kimse!

Hımıs’tan sonra kişiyi gururlandıracak vatan mı var?

Bu musibet, kendisinden önceki belaları unutturdu.

Kendisi ise uzun zaman unutulmayacaktır.

Ey yarış sahasında kartal gibi ince Arap atlara binenler!

Toz karanlığında ateş gibi olan keskin Hint kılıçlarını taşıyanlar.

Memleketlerinde izzet ve güç sahibi olarak,

Deniz ötesinde bolluk içinde çayırlarda eğlenenler.

Var mı haberiniz Endülüs ehlinden?

Kervanlar haberlerini her tarafa yaymıştır.

Orada kimi esir kimi ölü nice müstazaf,

Yalvarıyor ama kımıldamıyor insan.

Bu nasıl bir ayrılıktır İslam’da aranızda!

Ey Allah’ın kulları, oysa siz kardeşsiniz.

Yok mu gayret ve onur sahibi kimseler?

Yok mu hayrın yardımcıları ve destekleyenleri.

İzzetten sonra zillete düşen millete koşun.

Değiştirmiştir durumlarını zulüm ve tuğyan.

Daha dün kral idiler evlerinde.

Bugün ise küfür diyarında oldular köle.

Her türünden zillet elbisesi içinde,

Saşkın ve rehbersiz hallerini bir görseydin.

Satıldıkları anki ağlayışlarını bir görseydin.

Bu vahim durumun korkusuna kapılır üzüntülere boğulurdun.

Nice anne ve çocuk birbirinden uzaklaştırıldı.

Tıpkı ruhların ve bedenlerin birbirinden ayrıldığı gibi.

Genç kız ki doğduğunda güneş gibi.

Sanki o yakut ve mercandır.

Gavur onu zorla kötülüğe doğru sürmektedir.

Gözleri ağlıyor kalbi ise şaşkındır.

Böylesi acılar için eriyor kalp üzüntüden.

Varsa eğer kalpte İslam ve İman…

Ebu’l-Bekâ Er-Rundî

(Şiirin Tercümesi Sezai Karakoç’a aittir).

REKLAM ALANI
Yorumlar

Bir Cevap Yazın. Yorumlarınızı Önemsiyoruz! Görüşlerinizi bizimle paylaşmaktan çekinmeyin. Yazılarımız hakkında düşünceleriniz, katkılarınız ve sorularınız bizim için değerli. Yorum yaparken lütfen saygılı ve yapıcı bir dil kullanmaya özen gösterin. şiddet ve Argo, hakaret, ırkçı ifadeler ve ayrımcılık içeren yorumlara izin verilmez. Yorum yapmak için Web Sitemizde ya da Facebook hesabınızla kolayca giriş yapabilirsiniz. Unutmayın, burası birlikte konuşabileceğimiz temiz ve güvenli bir alan!

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.