

Kişinin zihnen, bedenen, kalben bütün varlığıyla Rabbine yönelerek O’na boyun eğmesini ifade eden huşû, mümin olmanın en belirgin özelliğidir. Bu özellik inananların bütün düşüncelerine, ibadetlerine, amellerine yansır. Kişi ibadet ederek, Allah’ı (cc) anarak, Kur’an okuyarak huşûnun tadına varabilir. Huşû, sadece ibadetlere mahsus olmayıp hayatın her anında Müslüman’ın takınması gereken bir kulluk tavrıdır. Bu hâli muhafaza etmek için insanın her an Rabbinin huzurunda olduğu bilincini taşıması ve “ihsan” yani “Sen O’nu (cc) görmesen de O’nun seni gördüğünü bilerek Allah’ı görüyormuşçasına kulluk etme” şuurunu hayatın her anında canlı tutması gerekir. Dünyada bunu gerçekleştirebilen kullarına Allah ahirette mağfiret ve çeşitli mükâfatlar vadetmektedir. Peygamberimiz de Müslümanların huşû hâlini bir ömre yaymalarını istemiş ve şöyle dua etmiştir: “Allah’ım; fayda vermeyen ilimden, huşû duymayan kalpten, doymayan nefisten ve kabul olunmayan duadan sana sığınırım.” (Müslim, Zikir, 73)
9. Diyanet İşleri Başkanı Ali Rıza Hakses’in vefatı (1983)
8. Diyanet İşleri Başkanı İbrahim Bedrettin Elmalı’nın vefatı (1994)