Ortadoğu ve Afrika’da yıllardır süren savaş, yıkım ve istikrarsızlık döngüsünün merkezinde her zaman işgalci İsrail var.
Gazze’de büyük bir soykırım işleyen Netanyahu yönetimindeki İsrail; Lübnan, Yemen, İran ve son olarak da Suriye’de istikrarsızlaştırıcı, kaos çıkartıcı ve çatışmacı rolüne devam ediyor.
Suriye’de onyıllardır büyük bir baskı ve zulümle iş başında kalan Esad rejiminin devrilmesi, ülkenin geleceğe doğru yeni bir sayfa açmasını sağladı. Öyle ki; başta Türkiye, ABD ve Suudi Arabistan olmak üzere uluslararası toplumun desteğini alan Ahmed Şara yönetimindeki Suriye, sosyal, ekonomik ve idari alanda atılımlar yapmaya başladı.
2011’den beri yaşanan iç savaşta evlerinden sürülen, katledilen, başka ülkellere sığınmak zorunda kalan Suriyeliler, kaos ve çatışmadan uzak durmak ve yeni bir gelecek inşa etmek istiyor. Ancak etrafında istikrarlı ve gelişmiş bir ülke görmek istemeyenler var. Bunların başını katil Netanyahu yönetimindeki işgalci İsrail çekiyor.
Suriye’nin güneyinde yer alan Suveyda kenti, birkaç haftadır yalnızca bir iç huzursuzluğa değil; çok daha büyük bir senaryonun başlangıcına sahne oluyor.
2023’ten itibaren süregelen ekonomik protestolar ve yönetim karşıtı gösteriler, geçtiğimiz haftalarda yeni bir safhaya evrildi.
Gösterilerin öncüsü konumundaki Dürzi şeyhi Hikmet Hicri doğrudan “yerel yönetim” talebiyle konuşan, silahlı direnişi savunan kullanışlı bir aparat.
Bu dönüşüm kendi başına gerçekleşmedi. İsrail’in doğrudan müdahalesi ve stratejik kışkırtmaları, Suveyda’daki gösterileri açık bir isyana, isyanı ise fiilen bir ayrılık girişimine dönüştürdü.
Tel Aviv yönetimi, Dürzilerin “kendi kaderini tayin hakkı”nı desteklediğini açıklamakla kalmadı, bu süreçte askeri istihbarat ve güvenlik desteğiyle sahadaki aktörleri besledi.
İsrail’in eli kanlı Savunma Bakanı Katz’ın “Dürzi halkı bizim kardeşimizdir” şeklindeki açıklaması, yalnızca sembolik bir jest değil; bölünmüş bir Suriye haritasının mimarisine işaret eden açık bir siyasi hamleydi.
Kentte artan tansiyon zaten bir süredir var olan Arap bedeviler ile Dürziler arasından kıvılcımın ateşlenmesiyle sonuçlandı.
Artan çatışmalara müdahale etmek isten Suriye güçleri ise Hikmet Hicri’nin İsrail destekli milislerinin saldırısına uğradı. Bu sırada İsrail, hem Dera hem Süveyda hem de başkent Şam’da Suriye ordusuna karşı harekata girişti.
Yeni Suriye yönetimi hem ülkeyi kaosa sürüklememek hem de ülkeninin bölünmez bütünlüğü temin etmek için Süveyda’da çekilme kararı aldı. Cumhurbaşkanı Ahmed el-Şara da konuşmasında bu durumu vurguladı.
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed el-Şara
Hikmet Hicri’nin “Suriye’nin çürümüş merkezi yapısına karşı kendi bölgemizi kendimiz yöneteceğiz” yönündeki açıklamaları, bir dönüm noktası oldu. Bu süreçte İsrail medyası, Dürzilerin “baskı altında ezildiği”, “yerel özerkliğin hak olduğu” şeklinde propaganda içerikleri üretmeye başladı. Dürzi milislerin eğitim aldığına, sınır bölgelerinden silah sevkiyatının organize edildiğine dair iddialar yalnızca yerel kaynaklarda değil, uluslararası raporlarda da yer aldı.
Bu arka planda yaşanan askeri ve ideolojik hazırlık, 2025 Temmuz’una gelindiğinde sahada da kendisini göstermeye başladı.
Protestolar artık sivil itaatsizlik değil, silahlı gösterilere, yol kesmelere, kamu binalarına el koymalara dönüşmüştü. Suriye hükümeti önce müzakere etmeye çalıştı; ancak Hicri’nin temsil ettiği yapı artık yalnızca “diyalog” değil, “bölgesel statü” talep ediyordu.
İsrail’in Süveyda’daki rolü, son derece tanıdık bir bölgesel stratejinin yeni bir halkasını oluşturuyor. Tel Aviv yönetimi için komşu ülkelerdeki merkezi otoritenin zayıflaması, her zaman bir “güvenlik” meselesi değil, aynı zamanda bir jeopolitik fırsat anlamına geliyor.
Dürzilerin özerklik ya da federatif sistem talebi, içerideki sosyolojik bir kırılmayı temsil ediyor olabilir. Ancak bu kırılmanın İsrail tarafından dışarıdan provoke edilmesi, bölgesel barış ihtimalini zora sokuyor.
Uzmanlar, Süveyda’daki ayaklanmayı, “hak arayışı” görüntüsü altında İsrail tarafından kurgulanan bir “parçalama mühendisliği” olarak tanımlıyor.