İsrailden yeni oyun: DEAŞ’a yakın terörist gruplar silahlandırılıyor

Uzun yıllar boyunca dünyanın en büyük açık hava hapishanesi olarak tanımlanan Gazze Şeridi, 21’inci yüzyılın en ağır insanlık dramlarından birine sahne oluyor.

Katil İsrail’in aylardır süren kuşatma, bombardıman ve sistematik yok etme politikaları, 2,4 milyonluk nüfusun büyük bir bölümünü temel yaşam haklarından mahrum bıraktı.

Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı kuruluşlara göre Gazze’de kişi başına düşen günlük temiz su miktarı 2 litreye kadar gerilemiş durumda.

Bununla birlikte halkın büyük çoğunluğu gıda, ilaç ve elektrik gibi temel ihtiyaçlara erişemiyor.

Açlıktan ölen çocuklar, bombardımanda yıkılan hastaneler, kesintisiz süren insansız hava aracı devriyeleri… Tüm bu tablo, uluslararası toplumun sessizliği eşliğinde yaşanıyor.

Gazze artık sistemli bir yok oluşun sembolü haline gelmiş durumda. Enkazların altında yalnızca hayatlar değil, aynı zamanda geleceğe dair umutlar da gömülü.

[Gazze’de halk uzun bir süredir açlıkla pençeleşiyor. Fotoğraf: AA]

Öte yandan İsrail vahşeti günden güne değişiyor.

Soykırımın baş faili Başbakan Binyamin Netanyahu liderliğindeki İsrail, bu büyük soykırımın ortasında, yeni hamlelerle bölgedeki durumu daha da karmaşık ve tehlikeli bir hale getiriyor.

Hamas’ı ortadan kaldırmak bahanesiyle başlayan katliamlar devam ederken, bir yandan da Gazze’yi içeriden çökertecek politikalar sahneye konuyor.

Yeni plan: DEAŞ’a yakın terörist gruplar devrede

Soykırımcı İsrail hükümeti, son dönemde yoğunlaştırdığı Refah saldırıları sonrası Gazze’deki işgali pekiştirmek için yalnızca askeri operasyonlara değil, toplumsal yapıyı dönüştürmeye yönelik yeni stratejilere yöneldi.

Bu stratejilerden biri de Gazze içinde DEAŞ’a yakın terörist grupların silahlandırılması.

Al Jazeera, Jerusalem Post ve Walla gibi haber kaynaklarına göre, İsrail bu grupları “güvenlik iş birliği” adı altında örgütlüyor ve saha desteği sağlıyor.

Son günlerde dikkat çeken bu grupların başında Yasser Abu Shabab liderliğindeki “Halk Güçleri” isimli yapı geliyor.

Rafah’ın doğusunda yaklaşık 300 kişilik bir milis gücüne sahip olan bu yapı, daha önce cezaevinde bulunan ve geçmişte suç bağlantıları ile bilinen Abu Shabab tarafından yönetiliyor. Yerel kaynaklara göre bu grup İsrail tarafından doğrudan silahlandırılıyor ve İsrail hava kuvvetleri tarafından da örtülü olarak korunuyor.

Bu milis grupların hedefi, Hamas’ın etkisini kırmak ve yerel halk içinde alternatif bir otorite oluşturmak. İsrail’in uzun vadeli planı, bu gruplar aracılığıyla Gazze’de “kontrollü güvenlik bölgeleri” oluşturmak, Filistin toplumunu içeriden bölmek ve Gazze’de alternatif bir idari yapı kurmak.

Bu strateji özellikle “B Planı” olarak adlandırılan ve Hamas’ın tamamen devre dışı bırakılamaması durumunda uygulanmak üzere hazırlanan bir senaryo çerçevesinde yürütülüyor.

Ancak bu yapıların uluslararası yardımları engellediği, sivillere karşı baskı uyguladığı ve bazı durumlarda yardımları yağmaladığı iddiaları da gündemde.

Bu durum, BM yetkilileri tarafından “insanlık suçuna yol açabilecek bir gelişme” olarak değerlendiriliyor. Ayrıca bu grupların terör örgütü DEAŞ’a yakın olduğu ve ileride kontrol dışı kalma riski taşıdığı da vurgulanıyor.

“Tehlikeli kumar”

İsrail içinde ise bu yeni strateji ciddi tartışmalara neden oluyor. Savunma Bakanlığı’na yakın bazı isimler, bu grupların radikalleşme riskine dikkat çekiyor.

Siyasi arenada da fikir ayrılıkları var. Başbakan Netanyahu’nun bu stratejisi, koalisyon ortaklarından bazıları tarafından “tehlikeli bir kumar” olarak nitelendiriliyor.

Yedioth Ahronoth gazetesinde yer alan bir analizde, İsrail’in geçmişte benzer şekilde Hizbullah öncesi Lübnan’daki milis güçleri desteklemesi hatırlatılarak, bu tür girişimlerin geri tepme riski vurgulandı.

İsrail sol muhalefeti ise çok daha sert. Meretz ve İşçi Partisi temsilcileri, bu stratejinin Filistinliler arasında daha fazla iç çatışma yaratacağını ve barış ihtimalini tamamen ortadan kaldıracağını savunuyor.

Öte yandan, Gazze’de bazı sivil toplum kuruluşları da bu yeni yapının “ajanlaştırma” operasyonu olduğunu, halkın kendi içinden seçilmiş yapılarla İsrail işgaline ortak edilmek istendiğini belirtiyor.