Eğitim psikolojisi derslerimizden “savunma mekanizmaları” konusunu hatırlıyorum. Kişi suçunu başkasına yüklemek için savunma yöntemleri geliştiriyor.
Şehre gelen elçiler halkı hak ve hakikate davet edince şehrin azgınları aynı yönteme başvuruyorlar: “Sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık” diyorlar. Elçiler; “Gerçekler size hatırlatıldığı için mi uğursuzluğa uğradınız? Aslında siz haddi aşan kimselersiniz!” şeklinde cevap veriyorlar. (Yasin,18-19)
Hiç kimse hatasını kabul etmek istemiyor!
Nefsinin esiri olduğunu; şeytanın peşinde koştuğunu itiraf edemiyor.
Rabbimiz; “Arzu ve isteğini ilah edineni gördün mü?” diye sorar. (Furkan, 43)
Şeytan insana sağdan da yaklaşır.
“Sizin yüzünüzden deist oldum, ateist oldum; namazı bıraktım, örtümü çıkardım.” gibi cümleler şeytanın peşinden gitmenin, nefsin esiri olmanın sonucudur.
Böyle söyleyen ve yaşayan kişi acı akıbetine hazır olmalıdır: “Ayetlerim size okunup aktarılmamış mıydı! Siz de onları yalanlamıştınız. Onlar şöyle diyeceklerdir: “Rabbimiz! Azgınlığımız bize galip geldi; biz bir sapkınlar topluluğuyduk. Rabbimiz! Bizi buradan çıkar! Bir daha (yaptıklarımıza) dönersek, artık belli ki biz zalim insanlarız.”
(Allah) şöyle diyecektir: “Alçaldıkça alçalın orada! Bana karşı konuşmayın artık!
Şüphesiz ki kullarımdan bir grup, ‘Rabbimiz! İman ettik, bizi affet; bize merhamet et! Sen merhametlilerin en hayırlısısın’ demişti.
İşte siz onlarla alay etmiştiniz; sonunda (bu alaycılığınız) size beni anmayı unutturdu; onlara gülüyordunuz.
Şüphesiz ki bugün ben de onlara, (dünyada) sabretmelerinin karşılığını verdim; şüphesiz ki onlar başaranlardır.”(Müminun, 105-111)
İmanla,müminle,ibadetle alay ederken akıbeti,Allah’ı unutmak!
Felaket!
Büyük felaket!
“Rabbimiz! Doğru yola ulaştırdıktan sonra kalplerimizi kaydırma!”(Al-i İmran, 8)