“Şimden gerü hiç kimesne kapuda ve divanda ve mecalis ve seyranda Türki dilinden gayrı dil söylemeyeler”
748 yıl önce, 13 Mayıs 1277’de Karamanoğlu Mehmet Bey fermanında bu sözleri kullandı.
Türk kültürünün korunması, gelecek nesillere aktarılması ve millet bilincinin sağlanmasında en temel miras olan Türkçenin öneminin vurgulandığı bu fermanla, Türkçe ilk defa resmi dil kabul edildi.
Bu adımla yeniden hayat bulan Türkçe, devlet dilinde ağırlığı bulunan Arapça ve Farsçaya karşı önemli bir ağırlık kazanmış oldu.
Türk kültürünün yaşatılması noktasında en önemli tarihi olaylar arasında sayılan Türkçenin resmi dil olarak kabulü, her yıl 13 Mayıs’ta “Türk Dil Bayramı” ismiyle kutlanıyor.
Karaman, Ermenek ve Balkusan köyünde düzenlenen Türk Dil Bayramı ve Karamanoğlu Mehmet Bey’i anma etkinlikleriyle Türkçenin korunmasının önemine dikkat çekiliyor.
Türkçe, en çok konuşulan diller arasında 6’ncı, dünyada yabancı dil olarak öğrenilen diller arasında 5’inci sırada.
Balkanlar’dan KKTC’ye, Türk cumhuriyetlerinden Irak ve Suriye’ye kıtalararası kültür köprüsü olan Türkçeyi 200 milyondan fazla kişi konuşuyor.
Türk dili en eski dillerden biri.
Türk dilinin alt dillerinden bazıları şöyle:
“Türkiye Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi, Türkmen Türkçesi, Özbek Türkçesi, Kazak Türkçesi, Kırgız Türkçesi, Tatar Türkçesi, Uygur Türkçesi.”
Gazi Üniversitesi (GÜ) Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Leyla Karahan, Türkçe ile Sümerce arasındaki ilişkiyi şu sözlerle anlattı:
“Türkçenin eskiliğini anlatmak için Sümerlere (MÖ 3500-3000) gitmek gerekiyor. Bizi Türkçe için Sümerlere götüren belgeler var. Sümerlerin dili de tıpkı Türkçe gibi eklemeli bir dil. Sümerlerden kalan pek çok tablet var ve bu tabletler Sümerologlar tarafından okunuyor. Tabletleri inceleyen Batılı Sümerologlar, Sümercedeki Türkçe izlerine işaret ediyorlar. Bizim Türkologlarımızdan Osman Nedim Tuna, çalışmalarının sonunda Sümercede 168 Türkçe kelime tespit ediyor.”
Prof. Dr. Leyla Karan – Gazi Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi
Leyla Karahan, metinlerin taşa yazılmasının sebebini şu şekilde açıklıyor:
“Atalarımız kağıt olmadığı için özellikle taşa yazdılar. Çünkü taşın binlerce yıllık bir geleceğe ulaşacağının farkındaydılar. Onun için kendiler bu taşa bengü (ebedi) taş dediler. Bengü taşlara bilinen ilk edebi metinler, hatıra metinleri, ilk nutuk metinleri, tarihi metinler denilebilir.
8. yüzyıl Türkçesini araştıranlar, ‘Bu dil, yeni bir dil olamaz. Asırlardır işlene işlene 700’lü yıllara gelmiş bir dil. Yeni bir dil olsa soyut anlam, deyim, atasözü, sanatlar olmaz. Çok fazla yabancı kelimenin olmadığı bir dil. Bengü taşlarda geçen kelimelerin yaklaşık yüzde 80’i aynen ya da kısmen değişmiş olarak günümüz Türkçesine ulaştı’ diyor.”
Uygur Türkçesi döneminde, Budizm ve Maniheizm ile ilgili tercümeler yapıldı.
Leyla Karahan, “Bu dönemde felsefe ile ilgili eserler yazıldı. ‘Türkçe bilim dili midir, değil midir?’ tartışması açısından bu önemlidir. Türkçe 8-9. yüzyılda zaten bilim diliydi” dedi.
Türkçe 13. yüzyıldan itibaren Harezm bölgesinde kültür merkezlerinde, Altınordu’da, daha batıda Mısır ve Suriye’de gelişmesini sürdürdü.
15. yüzyıla gelindiğinde Ali Şir Nevai, Türkçecilik şuuru ile yazdı. Farsçayı Türkçeden üstün tutanlara tepki gösterdi ve Muhakemetü’l-Lugateyn eserinde Türkçeyi, dönemin hakim kültür ve edebiyat dili Farsça ile karşılaştırdı.Türkçenin edebi sanatlar, kelime hazinesi, dil bilgisi gibi yönlerden Farsçadan üstün olduğunu örneklerle açıkladı.
Türklerin bir vatanı Türkistan ise diğer vatanı Anadolu. Bugün bizim kullandığımız yazı dili Oğuzcaya dayanıyor. Oğuzlar, Seyhun ve Ceyhun ırmakları arasında yaşadı.
Oğuzların 11. yüzyılda batıya; Azerbaycan ve Anadolu’ya akınları, bu coğrafyaları kendilerine vatan yapma çabaları yaklaşık 200 yıl sürdü. 13. yüzyılda Anadolu’da nüfus yoğunluğu arttı ve Anadolu Türk vatanı haline geldi.
Türkçe, Türklerin Anadolu’ya gelişinden 200 yıl sonra yazı dili haline geldi. Türkçe 200 yıl boyunca sadece konuşma dilinde yaşadı.
Anadolu’da manzum ve mensur eserler yazılmaya başlandı. Bunun ilk ve en güzel örneklerinden biri olan Yunus Emre; Anadolu’da Türk yazı dilinin kurucusu.
Gülşehri, Aşık Paşa, Hoca Dehhani, Ahmet Fakih gibi isimlerle Türkçe gelişimini sürdürdü.
Türkçe, Osmanlı Dönemi’nde sadece Anadolu’da değil, Osmanlı’nın uzandığı her yerde; Balkanlar’da ve Kuzey Afrika’da da kullanıldı. Kuzey Afrika’da pek çok halk şairi yetişti.
Devlet adamlarının, padişahların edebiyata ilgileri vardı. Bu durum Türklerde devlet geleneği. Devlet adamları Türkçeyle yakından ilgileniyordu hatta birçoğu da edebiyat eseri verdi.
Örneğin 2’nci Murat Türkçeye çok önem veren bir padişah. Kabusname’nin tercümesinin dilini sade bulmuyor. Bakıyor ki eserde Arapça, Farsça fazla ve “Biz bundan tat alamayız” diyor, eseri yeniden tercüme ettiriyor.
Dönemin beyleri ve hükümdarları da Türkçenin sadeliğine önem veriyordu.
19’uncu yüzyılda Tanzimat’ın sosyal hayata getirdiği değişiklikler dili etkiledi. Tanzimat’ın getirdiği fikirleri halka ulaştırma ihtiyacı yazı dilini değişime zorladı. Dilin sadeleştirilmesi, sosyal bir mesele olarak aydınların gündeminde yer aldı.
Prof. Dr. Leyla Karahan’a göre, 20’nci yüzyılın en önemli dil olayları şunlar:
1911’de Genç Kalemler dergisindeki “Yeni Lisan” hareketi: Ömer Seyfettin, Ali Canip ve Ziya Gökalp tarafından başlatılan yazı dilini konuşma diline yaklaştırma çabası kısa sürede sonuç verdi.
Atatürk dönemi dil çalışmaları: Atatürk Türk dili çalışmalarına önem atfetti. Türkçeye yeni kelimeler kazandırıldı.
1991’deki Türk cumhuriyetlerinin doğuşu: Bu sayede lehçelerle olan ilişkiler gelişti.
Günümüzde Türkiye Türkçesi eğitim, bilim, basın-yayın, edebiyat dili olarak sadece Türkiye sınırları içinde değil Balkanlar’da, Kıbrıs’ta, Türk cumhuriyetlerinde, Irak ve Suriye’de varlığını sürdürüyor.
Prof. Dr. Leyla Karahan, gençlerin Karamanoğlu Mehmet Bey’in sözünü şu şekilde okuması gerektiğini düşünüyor:
“Türkler Anadolu’ya geldiklerinde yazı dilleri yoktu. Konuşma dilini yazı dili haline getirmek için çok mücadele verildi. Anadolu’da devlet adamları sayesinde Türkçe yazı dili oldu. Türkçe bayrağına bizler sahip çıkmalıyız. Dilimizi korumalı, dilimize özen göstermeliyiz. Dilimiz bizim kimliğimizdir.”