

Yeni Güney Galler Üniversitesi’nden (UNSW) psikoloji araştırmacısı ve baş yazar James Dunn, bu buluşun sıradan insanlar için kötü bir haber olduğunu belirtiyor: “Bu yetenek, bir numara gibi öğrenilebilecek bir şey değil. Her yüzü benzersiz kılan şeyleri otomatik ve dinamik bir şekilde yakalama biçimidir.”
Dunn ve ekibi, süper tanıyıcıların neye baktığını anlamak için 37 süper tanıyıcı ve 68 sıradan katılımcının göz hareketlerini takip etti. Katılımcıların yüz resimlerine ne kadar ve nereye baktığı kaydedildi.
Bu göz izleme verileri daha sonra, yüzleri tanımak üzere eğitilmiş derin sinir ağları adı verilen makine öğrenimi algoritmalarına aktarıldı.
Araştırmacılar, süper tanıyıcılardan alınan göz izleme verileriyle beslenen yapay zeka algoritmalarının, sıradan insanlardan alınan verilerle beslenenden daha doğru yüz eşleştirmesi yaptığını fark etti.
Dunn, “Bu bulgular, yüz tanıma yeteneğindeki bireysel farklılıkların algısal temellerinin, görsel işlemenin en erken aşamalarında, yani retina kodlama düzeyinde ortaya çıkabileceğini gösteriyor,” açıklamasını yaptı.
Bu, süper tanıyıcıların sadece daha fazla bilgi toplamak yerine, yüzün en fazla “ipucu” taşıyan özelliklerine odaklandığı anlamına geliyor. Dunn bunu bir karikatür çizimine benzetiyor: “Bir yüzün ayırt edici özelliklerini abarttığınızda, tanınması kolaylaşır. Süper tanıyıcılar bunu görsel olarak yapıyor; bir kişinin yüzü hakkında en teşhis edici olan özelliklere odaklanıyorlar.”
Bu araştırma, yüz tanıma sistemlerini geliştirmeye yardımcı olabilir, ancak araştırmacılar, sosyal durumlarda ek ipuçları kullandığımız için insanların hala yapay zekadan daha üstün olduğunu belirtiyor. Ek olarak, bu yeteneğin güçlü genetik temellere sahip olduğu ve sadece insanlara özgü olmayabileceği de düşünülüyor.
Çalışma, Proceedings of the Royal Society B: Biological Sciences dergisinde yayımlandı.