Kudüs İçin Ağlamak Yetmez
Bazı acılar vardır, insanın boğazında düğümlenir. Gözyaşı dökmek yetmez; içimizde ağır bir sorumluluk hissi doğurur. Filistin meselesi, tam da böyle bir yaradır. Her gün ekranlara düşen görüntüler, yalnızca uzak bir coğrafyada yaşanan zulmü değil, insanlık vicdanının kanayan noktasını gözler önüne seriyor.
İşte bu yazıda, Filistin davasını konuşurken sık sık görmezden gelinen ama derinlemesine anlaşılması gereken iki kavramı da ele almaya çalışacağım: Siyonizm ve gizli yapılar…
Anlatılanlar arasında zihnime kazınan bir ifade vardı:
“Nerede bir bilgi aktarımı varsa, nerede bir gönül diğerine hakikati ulaştırıyorsa, orada bir eğitim başlamış demektir.”
Bu söz, Filistin meselesine sadece siyasi bir gözle değil, eğitim ve bilinç penceresinden de bakmamız gerektiğini ortaya koyuyordu. Çünkü bu dava, gelecek kuşaklara doğru bir şuurla aktarılmazsa, sadece hafızalarda değil, gönüllerde de silinmeye mahkûm olur.
Filistin’de yaşananlar sıradan bir sınır anlaşmazlığı değil. Altında asırlık planlar, ideolojik dayatmalar, inançlara karşı sürdürülen sinsi politikalar yatıyor. Siyonizm, sadece bir devlet projesi değil; mazlum halkları susturmayı hedefleyen, hak ve hukuk tanımayan bir sömürge anlayışıdır. Bu anlayışın zemin bulmasında, tarih boyunca çeşitli kimlik değiştirmiş yapılar da etkili olmuştur. Kimi zaman din kisvesiyle, kimi zaman siyasi kimliklerle gizlenmiş bu oluşumlar, insanlık vicdanını köreltmek için organize edilmiştir.
Ama bütün bu çabalara rağmen, karşılarında direnen bir halk, dua eden bir ümmet ve uyanmaya başlayan bir nesil var. Ve işte tam da bu noktada, susmamak bir görev, anlatmak bir ibadet haline geliyor. Kudüs’ü anlatmak, sadece tarihi bir şehri değil, onuru, sabrı, direnişi ve ümmet bilincini anlatmaktır.
Bugün biz annelere, öğretmenlere, ablalar ve bacılara çok iş düşüyor. Evimizde çay içerken, bir sohbet arasında çocuklarımıza Mescid-i Aksa’nın neden mukaddes olduğunu, neden mazlumun yanında yer almamız gerektiğini anlatmak zorundayız.
Bir çocuğun gönlüne Kudüs sevgisi düşerse, bir tankın önünde taşla duran Filistinli çocuğa yürekten kardeşlik hissi doğar. Bu da ümmet olmanın en güzel yansımasıdır.
Belki hepimiz Filistin’e gidip orada fiilen direnişe katılamayız. Ama dua edebiliriz. Anlatabiliriz. Yazabiliriz. Sessiz kalmayarak safımızı belli edebiliriz. Çünkü hiçbir dua, hiçbir bilinçli söz boşa gitmez.
Kudüs bizimdir; coğrafya olarak değil, emanet olarak…
Ve emanet, ehline verilene kadar bir imtihandır.
Rabbim bizleri Filistin’in yanında duranlardan, Hakk’ın safında yazılanlardan eylesin.
Kalemle, kelamla ve dualarla direnişe selam olsun.
Türkan Yılmaz