Doğruluk, merhamet, adalet, cömertlik gibi güzel ahlakın en temel özelliklerini kendisinden öğrendiğimiz Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sas), her yeni güne aldığı nefes için şükürle başlar, ardından verilen hayat nimetinin emanet olduğu bilinciyle “Ölümüm de senin elindedir Ya Rabbi” diyerek kulluğunu ikrar ederdi. O’nun güne şükürle başlaması, bizler için de örnek teşkil ettiği gibi bu davranışının hikmeti, inanmış kalplerde tefekküre perde aralar.
Allah’ın, kullarına bahşettiği her nimet, emanettir.
Bizlere verilen nimetler iki çeşittir. Birincisi çabamız olmadan Rabbimizin hemen her kuluna verdiği hayat, nefes, bedenimiz, aklımız, kalbimiz, yakınlarımız gibi nimetlerdir. Rabbimiz bu nimetleri bize lütfundan vermiştir. Tam da burası Peygamberimizden öğrendiğimiz gibi şükretmenin başlangıç noktasıdır. Zira kul; “Ben hiçbir şey yapmadan bana bu kadar nimet veren Rabbime şükretmeliyim” bilincine bu noktada vararak daha iyi kulluk yapmaya yönelir.
İkincisi çalışarak elde ettiğimiz nimetlerdir. Her iki durum da nimettir, emanettir ve imtihan vesilesidir. Çaba göstermeden bize verilen nimetler Allah’ın mutlak güç ve irade sahibi olduğunu gösterirken bizler bu nimetlerin farkında olup olmadığımızla, istikamet üzere yani gerektiği yerde ve gerektiği kadar kullanıp kullanmadığımızla sınanırız.
Peygamberimiz, “İki nimet vardır ki insanların çoğu onların değerini bilmez; sağlık ve boş vakit” (Buhari/ Rikak 1) hadisiyle genel olarak çalışmadan elde edilen nimetlerin değerinin bilinmediğine vurgu yapmıştır. “Sizi yeryüzünde halife kılan odur ve verdiği her nimetle sizi sınayacaktır”(En’am/165) İlim, mevki, mal ve evlatlar gibi bizlerin de çabasının olduğu nimetler de sınama vesiledir.
Çalışma gücü ve imkanlarını Allah verdiği için kulun mutlak mülkiyeti olmayıp, verilen nimetlerin emanet olması söz konusudur. İlim; ihlas ve paylaşmakla, mevki; adalet ve tevazuyla, mal ve evlatlar ise zekat, infak ve adaletle sınanır. “İnsan ‘Bu nimet benim bilgim sayesindedir’ der. Bilmez ki Allah, ondan önceki kavimlerden daha güçlü olanları helak etti” (Kasas Sûresi/78) ayetiyle çalışarak elde edilen nimetlerin sebep olabileceği kibir imtihanına dikkat çekilmiştir. Çalışarak kazanmanın da Allah’ın bir lütfu olduğunu, verilen tüm nimetlerin emanet olduğunu ve bir gün geri alınacağını unutmamak gerekir.
“Emrolunduğun gibi istikamet üzere ol” (HÛD /112) Gökyüzünün, yeryüzünün, dağların yüklenmediği emanet yükünün ağırlığından olsa gerek Peygamberimizin “Beni yaşlandırdı” dediği ayet-i kerime, kullara verilen her nimetin emanet olduğunu, nimetten, emanetten, istikâmetten sorumlu olduğumuzu haber vermektedir.
İstikamet üzere olmak hayata dair her alanda aşırılıktan uzak durmayı gerektiren bir emirdir. Verilen her nimeti yerli yerinde kullanabilmektir istikâmet. Emanette emin olmaktır. Hayatın her alanında dengeyi koruyabilmektir. Öneminden dolayı her namazımızda Rabbimizden istediğimiz istikamet, her amelimizde, ahlakta ve ibadette doğruluk, denge ve tutarlılık demektir.
Allah’ın yanındaki değerimizi, bize verilen nimetlerin azlığı ya da çokluğu değil emanet olarak verilen nimetleri nasıl kullandığımız belirler.