GazzeHamasDoğu TürkistanSon dakikaZulümTerme HaberTerme AjansenflasyonemeklilikTerörötvdövizakpchpmhp
DOLAR
40,5557
EURO
47,7046
ALTIN
4.353,42
BIST
10.642,60
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Samsun
Açık
31°C
Samsun
31°C
Açık
Pazartesi Parçalı Bulutlu
30°C
Salı Açık
30°C
Çarşamba Parçalı Bulutlu
30°C
Perşembe Çok Bulutlu
30°C

Peygamber Efendimizin (sas) Peygamber Oluşu (M. 610)

Peygamber Efendimizin (sas) Peygamber Oluşu (M. 610)
REKLAM ALANI
27.07.2025 08:00
A+
A-

Hz. Muhammed (sas), Miladi 610 yılının Ramazan ayında bir pazartesi gecesi Hira dağındaki mağarada, bütün varlığı ile Allah’a yönelmişti. Bu sırada Cebrail (as.) gelerek Kur’an-ı Kerim’de Alâk suresinin başında yer alan ayetleri getirdi ve Allah tarafından Peygamber olarak görevlendirildiğini bildirdi.

Bu ayetlerin anlamı şöyledir:

“Yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı alaktan yarattı. Oku, Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir. Kalemle yazmayı öğreten O’dur. İnsana bilmediğini O öğretti.”

Böylece Hz. Muhammed’e (sas.) ilk vahiy gelmiş, Kur’an ayetleri inmeye başlamış oldu.

O, kendisine verilen bu büyük görevin ağırlığı içinde evine döndü. Hiçbir maddi güce sahip değildi. Herhangi bir yardımcısı da yoktu. Bu şerefli, fakat ağır görevi tek başına nasıl başaracaktı. Dünya küfür ve ahlaksızlık içinde yüzüyordu.

Evine gelince Hira dağında, Peygamber olarak görevlendirildiğini ve Kur’an’ın inmeye başladığını hanımı Hz. Hatice’ye anlattı. Peygamberimize layık bir eş olduğunu her hâliyle ispat eden Hz. Hatice, onu teselli ederek şöyle dedi:

“Müjdeler olsun, sebat et! Hayatımı kudret elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, Sen bu ümmetin peygamberi olacaksın. Çünkü sen, akrabalık haklarına riayet edersin, güçlüklere dayanırsın, misafirleri ağırlarsın, felakete uğrayanların yardımına koşarsın. Böyle olan kulunu Allah yalnız bırakmaz.”

İlk Müslümanlar

Cebrail (as.), ikinci gelişinde Peygamberimize, “Kalk, insanları uyar” anlamındaki ayeti getirince peygamberimiz kalktı. Onun kalktığını gören Hz. Hatice,

—Niçin uyuyup dinlenmediniz, diye sorunca, Peygamberimiz,

—Ey Hatice, benim için uyku ve istirahat zamanı geçti, diyerek artık İslam dinini insanlara tebliğ etme görevinin başladığını ifade etti ve “Ey Hatice, kimi davet edeyim, beni kim tasdik eder.” dedi. Hz. Hatice,

—Ben tasdik ederim, ey Allah’ın Resulü! Herkesten önce dini bana anlat, dedi. Peygamberimiz Onun bu sözlerinden çok memnun oldu ve İslam dinini önce ona anlattı.

Peygamberimize ilk inanan ve onunla ilk namaz kılan kişi, bu büyük ve saygıdeğer İslam kadını Hz. Hatice’dir. Bu asil ve şerefli kadın, peygamberimizi kutsal davasında hiçbir zaman yalnız bırakmamış, sıkıntılı günlerinde teselli etmiş ve ona daima yardımcı olmuştur. Peygamberimiz Nur (Hira) dağında iken yanına Cebrail (as.) gelerek şöyle demiştir:

—Ey Allah’ın Resulü, işte bu Hatice’dir. Sana doğru geliyor, yanında bir kap var, içinde de yiyecek var. Hatice sana gelince ona, Rabbinden ve benden selam söyle ve kendisini cennette inciden yapılmış bir sarayla müjdele… (Buhârî, “Fedâil”, 20.)

Hz Hatice’den sonra çocuklardan Hz. Ali, köle iken hürriyetine kavuşmuş olan Zeyd b. Hârise ve büyüklerden Hz. Ebu Bekir iman ederek Müslüman oldular.

Peygamber Efendimiz, İslam’a daveti üç yıl kadar gizlice yaptıktan sonra şu anlamdaki ayetlerin nazil olmasıyla halkı açıktan İslam dinine çağırma dönemi başladı:

“Sen, en yakın akrabalarını uyar, Müminlerden sana uyanlara rahmet ve hidayet kanatlarını indir. Şayet sana asi olup karşı dururlarsa, onlara, Ben sizin işlediklerinizden tamamen uzağım, de.” (26/Şuarâ, 214-216.)

“Şimdi sen ne ile emrolunuyorsan apaçık bildir. Müşriklerden yüz çevir.” (15/Hicr, 94.)

Bunun üzerine Peygamberimiz önce yakın akrabalarından başlamak üzere Mekke halkını İslam’a davete başladı. Bu maksatla Safa tepesine çıkarak bütün Mekkelilere hitaben,

—Ey Kureyş halkı, diye seslendi.

Sesini duyanlar, oraya koştular ve etrafında toplandılar. Peygamberimiz onlara,

—Size şu tepenin arkasından bir düşman ordusunun geldiğini haber versem bana inanır mısınız, diye sordu.

Orada bulunanların hepsi birden,

—Evet inanırız, senin hiç yalan söylediğini görmedik, dediler.

Peygamberimiz onlara şöyle dedi:

—O hâlde ben size, önümüzde şiddetli bir azap gününün bulunduğunu, Allah’a inanmayan ve ona kulluk etmeyenlerin bu büyük azaba uğrayacaklarını haber veriyorum. Yemin ederim ki Allah’tan başka ibadete layık ilah yoktur. Ben de Allah’ın size ve bütün insanlara gönderdiği Peygamberiyim.

—Ey Kureyş topluluğu! Siz uykuya dalar gibi öleceksiniz. Uykudan uyanır gibi dirileceksiniz. Kabirden kalkıp Allah’ın huzuruna varınca, muhakkak dünyadaki bütün yaptıklarınızdan sorguya çekileceksiniz. İyiliklerinizin mükâfatını, kötülüklerinizin de cezasını göreceksiniz. O mükâfat ebedi olan cennet, ceza da cehenneme girmektir.

Ne yazık ki dinleyiciler arasında bulunan İslam düşmanı Ebû Leheb, Peygamberimizin gönlünü inciten sözler söyledi ve orada bulunanlar dağıldı.

Ancak Peygamberimiz, ümitsizliğe kapılmadan en zor şartlarda bile İslam dinini tebliğ etmeye devam etti. Müşriklerin bütün engellemelerine rağmen İslam’ın nuru kalpleri aydınlattı, Müslümanların sayısı gün geçtikçe çoğaldı.

Hz. Hamza’nın Müslüman Olması

Peygamberimiz (sas.) İslam’ı yaymaya çalışırken pek çok güçlüklerle karşılaştı. Buna rağmen vazifesine devam ediyor, Müslümanların sayısı da günden güne artıyordu.

Peygamberliğinin altıncı yılında idi. Bir gün Safa tepesinde otururken oradan geçmekte olan Ebû Cehil, Peygamberimize hakarette bulundu. Onun bu terbiyesiz davranışına Peygamberimiz cevap vermedi. Bu üzücü olayı gören bir kadın, bu durumu Peygamberimizin amcası Hamza’ya anlattı. Hamza henüz Müslüman olmamıştı. Fakat kardeşinin oğluna yapılan bu hakarete çok kızdı. Derhal Kureyş müşriklerinin toplandığı yere giderek Ebû Cehil’e hitaben,

—Benim kardeşimin oğluna sövüp onu inciten sen misin, dedi ve yayını Ebû Cehil’in başına vurdu.

Daha sonra Hz. Hamza, Müslümanlığı kabul ederek Peygamberimizin yanında yer aldı.

Hz. Ömer’in Müslüman Olması

O zamanın Mekke halkı putlara tapıyordu. Hz. Hamza’nın Müslüman olması ve Müslümanların günden güne kuvvetlenmesi putlara tapanları telaşa düşürdü. Bu duruma bir çare bulmak için “Daru’n-Nedve” denilen yerde toplandılar. Durumu gözden geçirdikten sonra Ebû Cehil’in teklifi üzerine Hz. Muhammed’i öldürmeye karar verdiler. Bu korkunç kararı uygulamak üzere içlerinde en cesur olan Ömer’i görevlendirdiler. O zaman 33 yaşında olan Ömer, kılıcını kuşandı ve Hz. Muhammed’i öldürmek üzere yola çıktı.

Müslümanlar, Erkam’ın evinde toplanmışlardı. Peygamberimiz de orada idi. Ömer yolda Nu’aym’a rastladı. Nu’aym, “Nereye ya Ömer?” diye sordu. Ömer,

—Milleti birbirine düşüren Muhammed’in vücudunu ortadan kaldırmaya gidiyorum, cevabını verdi. Nu’aym Ömer’e,

—Zor bir işe kalkıştın, deyince Ömer,

—Sen de mi Muhammed’den yana oluyorsun, diye çıkıştı. Nu’aym,

—Ya Ömer, sen beni bırak, kendi ailene bak, enişten Sa’îd ile kız kardeşin Fâtıma Müslüman oldular, deyince Ömer,

—Önce onların işini bitireyim, diye yolunu değiştirip kız kardeşinin kapısını çaldı. O sırada kız kardeşi ile eniştesi, peygamberimize yeni nazil olan “Tâhâ” suresinin ilk ayetlerini okuyorlardı. Ömer’in silahlı geldiğini görünce korkup Kur’an sayfalarını sakladılar.

Ömer içeri girince, ne okuduklarını sordu. Onlar da “Bir şey yok” dediler. Ömer’in öfkesi daha da arttı. “Demek işittiklerim doğru imiş” diyerek eniştesini yakasından tutup yere çarptı ve dövmeye başladı. Kocasını kurtarmak isteyen kız kardeşi Fâtıma’nın yüzüne de bir tokat attı. Zavallı kadın ağzından burnundan kanlar akarak yere serildi. Fâtıma, imanının verdiği cesaretle Ömer’e şu sözleri söyledi:

—Allah’tan kork. Bir kadına yaptıklarına bak. Ben ve eşim Müslüman olduk. Başımızı kessen bundan dönmeyiz.

Ömer,

—Okuduğunuz şeyi bana getirin, dedi. Kız kardeşi çıkarıp verdi. Ömer, dikkatle okumaya, okudukça kalbi yumuşamaya başladı. Kur’an-ı Kerim’in eşsiz ahengi, manasındaki yükseklik, okunuşundaki tatlılık ve güzellik Ömer’in kalbini fethetti. Artık Ömer’in kalbi İslam’a açıktı. Hz. Peygamber’in yanına gitti. Önünde diz çöktü ve Kelime-i Şahadet getirerek Müslüman oldu. Orada bulunanlar buna çok sevindiler. Hep birlikte Kelime-i Şahadet getirdiler.

Ömer’in İslam’a girmesiyle Müslümanlık kuvvetlendi. Ömer,

—Yâranımız kaç kişidir, diye sordu.

—Seninle beraber kırk kişi, dediler.

Ömer’in isteği üzerine, önde Peygamberimiz olduğu hâlde Müslümanların hepsi doğru Kâbe’ye gittiler. Orada toplu olarak ve açıkta namaz kıldılar. Öte yandan müşrikler, Peygamberi öldürmeye gönderdikleri Ömer’in Müslüman olduğunu öğrenince şaşkına döndüler.

Peygamberimizi öldürmek için yola çıkan Ömer’in, merhametsiz ve taştan daha katı kalbini kız kardeşinin evinde okuduğu Kur’an ayetleri yumuşatmış, karanlık gönlünü nurla doldurmuş, Peygambere olan düşmanlık duygularını dostluğa çevirmiştir.

Müslümanlara Yapılan Zulümler

Müşrikler özellikle kimsesiz olan Müslümanlara çok eziyet ettiler, onları Müslümanlıktan döndürmek için her türlü kötülük ve işkenceyi yapmaktan çekinmediler.

Müslüman olduğu için işkence görenlerden biri Hz. Bilâl-i Habeşî’dir. Bilâl, İslam’ın en büyük düşmanlarından biri olan Ümeyye b. Halef’in kölesi idi. Ümeyye, zavallı ve savunmasız Bilâl’i kızgın kumların üzerine yatırarak göğsüne ağır taşları yığdıktan sonra ona,

—Müslümanlıktan vazgeçmezsen seni böylece öldüreceğim, derdi. Fakat İslam inancı kalbinin derinliklerine iyice yerleşmiş ve imanın tadını almış olan bu samimi Müslüman, “Allah birdir, Allah birdir” diye karşılık verirdi. Bilâl’in İslam’dan dönmeyeceğini anlayan zalim Ümeyye, Bilâl’in boynuna bir ip takarak onu Mekke’nin bir ucundan öbür ucuna kadar sürüklemişti. Hz. Bilâl, bu durumda iken yine Allah’ı gönlünden çıkarmamış dili ile de “Allah birdir, Allah birdir.” demeye devam etmişti.

Nihayet Hz. Ebu Bekir, Bilâl’i satın alarak hürriyetine kavuşturdu ve Bilâl o zalimin elinden kurtuldu. Çok güzel ve yanık bir sesi olan Hz. Bilâl, daha sonra Peygamberimizin müezzini olmuştur.

İşkence yapılanlardan biri de Ammâr b. Yâsir’dir. Müşrikler, Ammâr’ı da kumlara yatırırlar ve bayıltıncaya kadar döverlerdi. Ammâr’ın babası Yâsir ile annesi Sümeyye de işkenceye uğrayanlar arasında idi. İslam’ın en büyük ve azılı düşmanı Ebû Cehil Sümeyye’ye saldırarak kanlar içinde yere sermiş ve bir mızrak darbesiyle zavallı kadıncağızı şehit etmişti.

Ammâr’ın babası Yâsir de işkenceler yüzünden ölmüştü.

Habbâb b. Eret’i de kıpkırmızı yanan kömürlerin üzerine yatırmışlar, göğsünün üzerine de bir adam çıkmıştı. Zavallı, böylece yanan kömürlerin üstünde kıvranmış durmuştu. Kendisine Muhammed’i inkâr et diyenlere, O,

—Onu asla inkâr etmem, kıyamet gününde de onunla beraberim, diye cevap verirdi.

Hz. Hamza ve Hz. Ömer’in Müslüman olmaları ve İslam’ın günden güne yayılması müşrikleri iyice korkuttu. Bunun üzerine toplanıp Müslümanlara karşı şu boykot kararlarını aldılar:

“Bundan sonra Müslümanlarla ve onları himaye edenlerle, Muhammed’in akrabası olan Haşimoğulları ile her türlü alaka kesilecek, onlarla hiç kimse görüşmeyecek, alışveriş etmeyecek, kız alıp vermeyecektir.”

Müşriklerden Mansûr b. İkrime bu kararı yazdı ve birlikte Kâbe’nin duvarına astılar.

Boykot kararı üç sene devam etti. Bu süre içinde Müslümanlar çok sıkıntı çektiler. Müşrikler, Müslümanların toplu olarak sığındığı mahalleye yiyecek içecek sokmamak için ellerinden geleni yaptılar. Müslümanlar, İslam uğruna her türlü sıkıntıya, açlığa ve susuzluğa katlandılar. Ağaç yapraklarını yiyerek yaşamak zorunda kaldılar. Açlıktan feryat eden çocukların durumu ise yürekler acısı idi.

Bu insanlık dışı davranışlarla da müşrikler bir sonuç alamadı, İslam nurunun yayılmasını engelleyemediler. Bu arada bir güve Kâbe’nin duvarına asılan anlaşma metnini yiyerek “Allah” adından başka diğer yazıların tamamını yok etmişti. Ayrıca Mansûr ibn İkrime’nin anlaşmayı yazdığı eli kurumuş ve çolak kalmıştı. O zaman “Besmele” yerine “Bismikellahümme” kullanılırdı.

Sonunda müşriklerden birkaç kişi insafa gelerek zalim anlaşmayı indirip yırttılar. Böylece boykot kalkmış ve Müslümanlar da büyük bir sıkıntıdan kurtulmuş oldular. Müslümanlara uygulanan boykot Peygamberliğin yedinci yılından onuncu yılına kadar üç yıl devam etti.

Kaynak: DİB İslam İlmihali

REKLAM ALANI
Yorumlar

Bir Cevap Yazın. Yorumlarınızı Önemsiyoruz! Görüşlerinizi bizimle paylaşmaktan çekinmeyin. Yazılarımız hakkında düşünceleriniz, katkılarınız ve sorularınız bizim için değerli. Yorum yaparken lütfen saygılı ve yapıcı bir dil kullanmaya özen gösterin. şiddet ve Argo, hakaret, ırkçı ifadeler ve ayrımcılık içeren yorumlara izin verilmez. Yorum yapmak için Web Sitemizde ya da Facebook hesabınızla kolayca giriş yapabilirsiniz. Unutmayın, burası birlikte konuşabileceğimiz temiz ve güvenli bir alan!

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.