.jpg)
Son yıllarda yapılan nörobilim araştırmaları, yalnızca tanık olmanın bile beynin “tehdit modu”nu harekete geçirdiğini ortaya koyuyor. Katılımcıların hem beyin dalgaları hem de fizyolojik tepkileri izlendiğinde, zorbalık sahnelerine tanıklık edenlerin kalp atışlarının hızlandığı, stres hormonlarının yükseldiği, göz bebeklerinin büyüdüğü görülüyor. Yani beyin, ekrandaki görüntüyü bir “video içeriği” olarak değil, fiziksel bir tehlike sinyali olarak algılıyor. Üstelik bu tepki yalnızca yetişkinlerde değil, çocuklarda çok daha güçlü biçimde ortaya çıkıyor. Henüz olgunlaşma sürecindeki bir beyin, gördüğü şiddeti soyutlayamıyor; tehdit algısını gerçek bir tehlike gibi işliyor.
Peki bu durum çocukların zihinsel ve duygusal gelişimini nasıl etkiliyor? Beyin neden yalnızca izlediği bir sahneyi, sanki kendisi yaşıyormuş gibi algılıyor?
Bu soruları, ekran başındaki şiddet görüntülerinin çocuk beyninde yarattığı etkileri anlamak için Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Meltem Erol’a yönelttik.
[Fotoğraf: Getty]Çocuk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Meltem Erol
Çocuklar için ekranla gerçek arasındaki sınır, yetişkinlerdeki kadar belirgin değil. Henüz soyut düşünme becerileri gelişmediği için gördükleri görüntüleri “kurgu” olarak değil, “gerçeklik” olarak algılıyorlar.
Prof. Dr. Meltem Erol, bu durumu şöyle açıklıyor:
“Çocuklar ekrandaki şiddet ve zorbalık sahnelerinin gerçek dışı olduğunu anlayamaz. Tehlike sinyallerine tepki verir, tehdit algısı stres eksenini uyarır. Kortizol salgısı artar, kalp atımı hızlanır.”
Erol’a göre, çocuk beyninde düşünme ve kontrol merkezi olan prefrontal korteks henüz tam olgunlaşmadığı için, beyin sakinleşme sinyallerini algılayamıyor.
“Uzun dönemde yoğun stres ve korku tepkileri beyindeki nöral bağlantıları kalıcı biçimde etkileyebilir. Şiddeti normalleştirir, strese karşı tolerans artışı gelişebilir. Ciddi kaygı bozuklukları, depresif belirtiler, aşırı tepkisellik ortaya çıkabilir. Empati yeteneği zayıflar, hafıza ve öğrenme olumsuz etkilenir.”
Bir çocuk zorbalığa uğramasa bile, bu sahnelere tanıklık etmek onda travma benzeri tepkiler yaratabiliyor. Üstelik çocuklar bu durumun farkına bile varmıyor. Prof. Erol, “Vücut travma yaşarmış gibi stres hormonları salgılar. Oyunlarında sürekli saldırı veya mağdura yardım etme temaları yer alabilir. Uyku sorunları, içine kapanma, yalnız kalmaktan korkma, aşırı gerginlik ve huzursuzluk gözlenebilir” diyor.
Erol, bu görünmez etkilerin, kimi zaman saldırgan davranışlara, kimi zaman aşırı korku ve empatiye dönüşebileceği konusunda uyarıyor:
“Çocuk kendini saldırganın yerine koyup şiddeti normalleştirebilir, ya da mağdurla özdeşleşip sürekli korku ve endişe halinde aynı şeyi kendisinin de yaşayacağına inanabilir.”
Birçok ebeveyn çocuklarının bu tarz görüntülerden etkilenmediğini düşünse de, nörobilim bunun tam tersini söylüyor. Meltem Erol, bunun nedenini şöyle açıklıyor:
“Yetişkinler şiddet içerikli bir film izlediğinde prefrontal korteks bunun gerçek olmadığını algılayarak beynin aşırı tepkisini baskılar. Ama çocuklarda bu bölge olgunlaşmadığı için beyin bunları tehdit olarak algılar ve stres hormonları devreye girer. Travma benzeri etki yaşar.”
Sürekli alarm halinde çalışan bir beyin, bir süre sonra hem ruhsal hem bedensel olarak yoruluyor.
Prof. Dr. Meltem Erol, “Şiddet içerikli sahnelere maruz kalmak gelişmemiş çocuk beyni üzerinde tehdit moduna neden olur. Bu durum karşısında stres hormonları olan adrenalin ve kortizol salgılanır” diyor.
Bu hormonlar kısa süreli stres için koruyucu olsa da, uzun sürdüğünde çocuğu yıpratıyor. “Rahat ve güvenli uyku uyuyamaz, kabuslar görebilir, kalp çarpıntısı, dikkat dağınıklığı, okul başarısında düşüş, öfke krizleri görülebilir.”
Prof. Erol, bu stresin bağışıklık sistemini de zayıflattığını söylüyor:
“Yaşanan kaygı ve endişeye bağlı salgılanan kortizol bağışıklık sistemini baskılayarak sık sık hastalanmaya neden olabilir.”
Peki çocukları bu görünmez streslerden korumak mümkün mü? Meltem Erol’a göre yanıt, ebeveynin farkındalığında saklı:
“Ebeveyn kontrolü çok önemli. Çocuklarıyla yakın iletişimde olmak, ne izlediklerini bilmek gerekir. Aile çocuktan önce içerikleri gözden geçirip uygun olup olmadığına karar vermelidir. Dijital içeriklerin aileyle birlikte izlenmesi, korku ve endişe anında çocuğun yanında olunması gerekir.”
Erol, uyku öncesi ekran kullanımına da dikkat çekiyor:
“Yatmadan en az bir saat önce ekranı kapatmak gerekir. İki yaşın altında ekran önerilmez. İki-beş yaş arası günde en fazla bir saat, altı-on iki yaş arası en fazla iki saat ekran süresi uygundur.”